24 Haziran 2011 Cuma

BİTTİ O SEVDA

Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.

Bir koru rüzgârlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekik gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden.

Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.

Edip Cansever

16 Haziran 2011 Perşembe

Ay-rı I

Kirli ve kopuk sesler var aramızda
suç bu.

...gecenin ortasından bir garson geçiyor,
bir bardak bölüyor karanlığı...

Bak,bir kağıtta notlar var,sana yazılan
"ben şimdi uzaklarda bir fırtınayım
gece geçen tren seslerine karışan."

Uzak ve kirli sesler var aramızda
suç bu.

baharı ve kışı özlüyorum aynı anda
sonra yaşlanıyorum giderek
sandalyeleri çağrıştırıyor bu müzik bana...

Bak,şiirin ortasından bir garson geçiyor,
lavanta kokuları
ve ilk günler geçiyor ayrılığın ortasından
bardaklar ve çaylar geçiyor hatta.

Kirli ve üzgün sesler var aramızda
salon ışıklı,bazen gölgeli...garson fraklı,
piyanist yelkenli,
sen eskiden...
sen eskiden...
kırılganlığım geçiyor odalardan
suç bunun adı.



Bak,bütün tınılar isyan
bütün kemanlar gece
duysana kopuk ve uzak bir şeyler var aramızda
ya beni bırak,
ya sarıl bana.


birhan
keskin

15 Haziran 2011 Çarşamba

4aşkşarkısı

1.
Senden ayrıldığımda
O güzel günün sonunda
Açılınca gözlerim
Ne çok sevinçli insan varmış dedim.

İşte o akşamdan sonra
Sen bilirsin ya
Daha güzel dudaklarım
Çekirge gibi çevik bacaklarım

Ben böyle olalı beri
Daha yeşil ağaç, fidan ve tarla
Daha bir güzel suyun serinliği
Başımdan aşağı boşaltınca

2.
Beni sevindirdiğinde
Bazen düşünürüm:
Şimdi ölüversem
Mutlu kalırım
Sonsuza kadar.

Sonra yaşlanıp
Beni düşündüğünde
Tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana
Bir sevdiceğin olur
Henüz gencecik.

3.
Küçücük dalda yedi gül
Altısını rüzgar alır
Ama biri kalır
Bulayım diye onu

Yedi kez çağıracağım seni
Altısında gelme
Ama söz ver yedincisine
Tek sözümle gel.

4.
Bir dal verdi bana sevgili
Üzerinde sarı yapraklarda

Yıl dediğin geçer gider
Aşk ise hep yeni başlar.

BERTOLT BRECHT

14 Haziran 2011 Salı

Çaresiz

Ah bilsen, bir bilsen duyduklarımı
Sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
Ve nehirler boşalacak sanki içerimden
Sakın bilme!
...
Anlatsan duyarım bütün güzellikleri
Erir dağlarımın başındaki kar.
Sussan içimde kıyamet kopar
Sakın konuşma!
...
Ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
Ha görmemek gözlerini,ikiside bir
Bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir
Sakın bakma!
...
Bir haberin gelse iki satırlık
Yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir.
Bir martı gibi çıkar kapına gelir.
Sakın yazma!
...
Çıkıp gittiğinden beri sessiz sedasız.
Başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm.
Dönmesen çaresiz kalır ölürüm
Sakın gelme!
...
İşte dağlar taşlar şahidim olsun
Yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
Dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum
Sakın işitme!

Yavuz Bülent Bakiler

13 Haziran 2011 Pazartesi

Hey Gökler!

Bütün mevsimler tutsak düşse de yangına,
her bahar dicle'yi emzirir dağlar
bahar, dicle'nin dağları kucakladığı yerde başlar.

alışamam ölüme alışamam,
ölüm insana aykırıdır alışamam.
susmak insana aykırıdır susamam.
yanıbaşımda bir yangın,
eti yanar vatanımın susamam.
yanıbaşımda ölüm çalıyor kapıları duramam.

çığlık olmak ama her sessizliğe
çığlık olmak insana yaraşır
ölüme direnirim tırnağımla dişimle
ama alışamam ölüme
bir başına olmak önemli değil
bir gül, bir gül bırakabilmek arkadan gelenlere

tek başına bir mum devririr geceyi
tek bir can neleri neleri devirmez ki?

nedir bu sancı nedir?
hasretin yine başladı, sol yanım seninle birlik
işgal etmişsen yar ömrümü
ateşin düşmüş canıma
sen benim içimde
ben diyarbekir içinde ağır ağır yanarım dönerim bitmez
geçerim bir mermi gibi candan, yar sandan geçemem
nasıl da özlemişem, sevda çeker canım...

...
Fazıl Hüsnü Dağlarca

11 Haziran 2011 Cumartesi

Gece Nöbeti


Daha az seviyorum seni
Giderek daha az
Unutur gibi seviyorum
Azala azala
Aramızdaki uzaklığın karanlığında

Geceler kısalıp,gündüzler uzuyor böyle olunca
Daha az seviyorum seni
Kendini iyileştiren bir yara gibi
Daha az
Ve zamanla...


Sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini
Uzak dağ kışlalarında
Görmüyoruz birbirimizi
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara
Işığı hafif,uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda
Sevgilim sevgilim!
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da...

Artık daha az seviyorum seni
Unutur gibi,ölür gibi daha az
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini
Kolay değil;
Yalnızca sevgilimi değil, evladımı da kaybettim ben
Kaç acı birden imtihan etti beni
Tek bir gece vardır insanın hayatında
Ömür boyu sürer nöbeti
Bu da öyleydi,
İyi ol,sağ ol,uzak ol
Ama bir daha görme beni...
MurathanMUNGAN

8 Haziran 2011 Çarşamba

Fotoğraf


Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel


cemal Sureya

7 Haziran 2011 Salı

Feleek!

Yamansın her zaman aldattın beni,
Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek!
Mecnun'sun diyerek Leylâ peşinden,
Issız vâdilere saldırdın felek!

Rehbersin dedin ben ise kördüm,
Elimle başıma çok çorap ördüm.
Kendimi bıraktım âlemi gördüm,
Hesapsız günahlar aldırdın felek!

Şifadır dedin zehir tatdırdın,
Gençliğin okunu boşa attırdın,
Körlerin yurdunda ayna sattırdın,
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek!

Barışmadı gönlüm merd ile zenle,
Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle,
Neyzen'e her telden çaldırdın felek!

Neyzen Tevfik

5 Haziran 2011 Pazar

Kırmızı Baladlar


Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın...

Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı...
Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!...
Eğer yağmur yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere.
Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken,
rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen penceremden;
seninle yaşayamam aşkı.
Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek.
Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı... Ama dur!...
Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan;
dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin...
Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım.
Bir şiir bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni sev diye...



İnan adaletli değil hiçbir alışveriş.
Bu uzaklıklar bakışlarından geriye kaldı.
Yine de trenin sesini duy diye fısıldayacağım.
Ankara Expresi satırlarıma girerken ilk kez seni sevdiğimi söyleyeceğim.
Güçlü ve güzel kalmalıyım: Kışın, yazın ve daha çok hüzünlü sonbahar geceleri.
İnan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan...
Hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım... Doğruyu söyle...
Çünkü benim için bir gün kızıl bir sabahtı.
Kırmızı paltolu bu küçük kızı kimsenin gözü bir yerlerden ısırmıyordu.
İnanabilirdin o zaman kanatsız bir melek olduğuma.
Yüreği taştan bir kaderin esiriydim ve yakabilirdim tüm kenti...

Şimdi bana dokun, öyle yavaş... affetmek yok... kalbin üzerinde unutulmuş bir el gibi, göreceksin daha çok seveceğim seni.


İnan anımsadığın bir koku bu...
İnan anımsadığın bir koku bu...

-Ellerime inan...

UmayUmay

3 Haziran 2011 Cuma

Vatan Haini



Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Nazım HİKMET

Haziranda Ölmek Zor

İşten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete


sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak


sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!


havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur


çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara


sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri


asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi


asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!


sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı


işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak


ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?


asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?

kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!


bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?


«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara


nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?


yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın


gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
//
3Haziran1963/Nazım Hikmet Ran'ın ölüm yıldönümü için...