31 Mayıs 2011 Salı

Gözlerin İstanbul Oluyor Birden

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen

Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen...

Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek.
Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere
Senin için yeni baştan can kesilecek.
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.

Yavuz Bülent BAKİLER

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Yerçekimli Karanfil


Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

Edip Cansever

27 Mayıs 2011 Cuma

Isırık fazlaydı

Bak o eski rüya geri dönüyor;
Yukarda yıldızlar, mayıs gecesi,
Ölümsüz sevgiye yeminler ettik
Oturup ıhlamur altında hani.

Bağlılık yemini, üstüste yemin,
Konuştuk, öpüştük, güldük seninle,
Tuttun bileğimden ısırdın beni
Verdiğim sözleri tutayım diye.

Ey gözleri duru duru güzelim,
Ey dişleri ak pak, karlardan beyaz,
Yeminler ortama uygundu ama
-Gücenme- ısırık fazlaydı biraz.

HenrichHeine

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Bıçak


kadın, gözlerinin eski gürültüsünü
göçebe, ırmağını gezdiriyor, suçortakları gibi,
gövde arayan bıçak, yarasıyla buluşuyor,
bağışlıyor yoksul sevişme taklitlerini

kalbimizin gam yükünden geçilmediği yalan,
yaralarımızı gösterecek kadar seviştiğimiz de.

Haydar ERGÜLEN

19 Mayıs 2011 Perşembe

Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz

Neye yarar?
Bir meyhaneye çöküp vicdanı sınava
çekmek. Camide secdeye kapanmak bitmiş
bir ruhla. Bir yazgımız olduğunu bilmek
ve ne yazıldığını hiç bilmemek:
Dert değil!
*

Öyle davran ki,
kimse bilgeliğinden acı çekmesin. Kendini
tut, öfkelenme. Gerçek bir gönül arılığına
varmak istiyorsan, senden başka hiç kimseye
vurmayan
talihine gülümse!
*

Ne aşağılıktır,
sevmesini bilmeyen, sevgiden esrimeyen
yürek! Sevmiyorsan eğer, ayın ya da
güneşin tatlı parlak ışınlarına nasıl
değer biçersin?
*

Cehennem
korkakları sığınırlar tapınaklara…
Tanrı’nın yüceliğini bilenler, kalplerine
sokmazlar böyle düşünceleri!
*

Definemiz
şarap, köşkümüz meyhane. Sarhoşluk
ve susuzluk en eski dostlarımız. Bir
hırka, bir kadeh, bir ruh ve bir yürekle
ne topraktan sakınınız, ne
ateşten
ne sudan!
*

Yakınma
bu dünyada dostlarının azlığından!
Birkaç candostundan öte umursamaz
hiçbiri. Bir insanın elini almadan
önce, o elin bir gün sana vurmayacağını
düşün!
*

Cenneti
ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve
sonsuzluğun ötesinde. Görkemli bir ses
yankılandı göklerde: “Ne arıyorsun?
Cennet de sendedir, cehennem de!”
*

Umurumda
değil dünya! Doldur kadehi güzelim.
Dudakların bir goncagül bu akşam…
Yanakların gibi lâl olsun şarap…
Ve pişmanlıklarım uçup gitsin
zülfündeki
rüzgârla!
*

Ben, her zaman
Ermişlerin veresiye mutluluğuna karşın
yaşam şarabının peşin coşkusunu seçtim.
Gönlüm yok
Uzaktan hoş gelen tambur sesinde!
*

Gül gibi
bir yüzü okşamadan önce, dikenlerini
ç›karmalısın bedeninden, benliğinden!
Bak şu tarağa: Bir odun parçasıydı..
Kesildi, parçalandı, ne acılar çekti.
Ama şimdi, bir güzelin kokulu
saçlarında!
*

Tanrı,
ey Tanrı, cevap ver bize: Göz verdin,
güzellikler verdin. Mutluluğu tattırdın!
“Bakma, görme!” diyorsun, “Tatma”
diyorsun… Dolu bir kadehi boşaltmadan
ters çevirin
bakalım!
*

Sabah rüzgârı,
giysilerinden soyunan güllerin fisıltısıyla
duyulduğunda, yalnız biri vardır yaşam› anlamlı
olan: Uykuda gülümseyen masum bir genç
kız! İşte buna içmeli ve kırmalı
kadehi sonra!

*
Bilgisizler,
ya da çokbilmifller: “Ruh ve beden ayrıdır.”
derler! Ben de derim ki: “Şarap
var, şarap!
Ayrılığı, endişeyi yok eden!”
*

Ölümden
korkmuyorum! Doğduğum andan beri yakamı
bırakmayan hayata yeğlerim ölümü! Nedir
ki hayat? Ben istemeden, bana emanet
edilen armağan… Umursamadan geri
vereceğim!
*

Biraz ekmek,
biraz taze su! Bir ağaç gölgesi ve gözlerin!
Hiçbir
Sultan benden mutlu değildir artık! Ve
hiçbir dilenci,
benim gibi kederli!
*

Her aşkın
başlangıcı: Tatlılık, dostluk ve güzellik!
Ardından, sevmeler okşamalar! Ve sonra, yırtık
bir zarf gibi yürekler
Herbiri bir yanda!
*

“İçme artık,
Hayyam!” diyorlar bana. Oysa ben içince
anlıyorum lâlelerin, güllerin, zambakların dilini.
Ve karşımda suskun duran sevgilimi!
*

Bak, ne diyor
gül: “Dünyanın hârikasıyım! Bir damla
gülsuyuna, nasıl kıyarlar bana?” İçini çekti bülbül:
“Bir mutlu günün ardından bin yıl gelir
gözyaşlarıyla!”
*

Yoğun
bir acıyla titrediğinde ve artık gözyaşların
akmadığında, yağmurdan sonra harelenen çimenleri
düşün! Ne zaman duru bir gökyüzüyle çılgına
dönüp, sonsuz bir gecenin dünyaya çökmesini
dilersen, uykusunda gülümseyen bir çocuğu
hatırla!

Ömer HAYYAM

Milyon kere Aytenn

Ben bir Ayten’dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten’li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten’e beş var
Ya da Ayten’i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten’i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten’li
İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi

Ama yağma yok Ayten’i size bırakamam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten’i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun

Ümit Yaşar

Başlangıç

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.
EdipCANSEVER

Aşk'a Dair

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

17 Mayıs 2011 Salı

Seni Öylesine Düşledim ki

Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.
Bu canlı bedene sahip olmanın ve
benim taptığım sesin çıktığı bu ağzı öpmenin daha zamanı değil midir?
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya,
göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım
belki de senin belini saramayacak.
Beni günler boyu ve yıllar boyu yöneten ve
kendine çeken gerçek görüntün karşısında bir gölge gibi kalacağım kuşkusuz.

Ey duygusal dengeler.

Seni öylesine düşledim ki zaman yok artık uyanmama hiç kuşkusuz.
Ayakta uyuyorum, yaşamın ve aşkın bütün görünümlerine sunulmuş beden ve sana,
benim için bugün tek önemli şey olan sana,
senin alnına ve dudaklarına belik de hiç dokunamam,
ilk gördüğüm birinin dudaklarına ve alnına dokunduğum kadar.

Seni öylesine düşledim, görüntünle öylesine yürüdüm,
konuştum,yattım ki görüntün bile silindi gözlerimin önünden
ve yine de yaşamının güneş saati üstünde ağır ağır gezinen ve gezinecek olan gölgeden yüz kat daha gölge ve hayaletler arasında hayalet olmaktan başka bir şey kalmıyor bana yine de...

Robert DESNOS

15 Mayıs 2011 Pazar

KAN UYKU

Bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin
Birde bu terli karanlık
Sonra bir şey daha var muhakkak ama adını bilmiyorum
Nereden başlasam sonunda o ışıkla karşılaşıyorum
Yarı çıplak utanmaz bir kadın resmini aydınlatıyor
Akşam oluyor ya bir türlü inanamıyorum
Oturmuş iri yapılı adamlar esrar çekiyorlar
Daha bir aydınlık olsun diye içtikleri su
Sarı topraktan testileri güneşte pişiriyorlar

Bir korkuyorum yalnız kalmaktan bir korkuyorum
Gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla yatıyorum

Sonra birden büyümüş görüyorum ağaçları
Kısrakları birden yavrulamış
Havaları birden güneşli

Kadınlarla yattığım yetse ya
Birde kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor

Hoşlanmıyorum


turgut uyar

Sen Olmasan

Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücut
Bu leyl-i serd(soğuk gece) ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu(yaralanmış ruh)?..

Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
Yaşar mıyım dersin?
Söner ufûlüne(batmak) bir lâhza kail(razı olmak) olsa hayâl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?

Sen olmasan... Bu samîmî bir îtirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız(bağlılık) hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten?...
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya* değse hayat!..

*Bükâ: Ağlamak

6 Mayıs 2011 Cuma

Kendisini Unutmuş

Bütün aşkların kitabı elinde
Sevilmemiş yinlerin balosuna gitti.
Öylesine kalabalıktı ki,
Sevdiğini anlamadı.

Bütün kapıların anahtarı elinde
Öpülmemiş dudakların balosuna gitti.
Öyle aydınlıktı ki,
Öptüğünü anlamadı.

Isıklarla örtünmüştü çıplaklık,
Renklere uzandı susamış,
Beyazlıklar arasında kayboldu bakışları.
Gözleri yaşamayordu artık.

Şekilleri çağırmaya gitti, kandıracak.
Elleri aranıyor, tutamayordu.
Elleri, elleriydi kurtaracak,
Artık yaşamayordu.

Bir yanda gelen o dinmeyen aydınlık,
Aldıkça alan.
Bir yanda giden bir noktaydı karanlık,
Ellerinde başlayan, gözlerinde biten.

Bağırdı, kan gibi aktı sesi,
Aşamadi dışının duvarından.
Elinde bütün aşkların kitabı,
Anlatıyordu aldanan aydınlıklarından.

Elinde bütün kapıların anahtarı,
Ve unutulmuş bir duvarda, kendi kapısı..
Varamadı.
Ora öyle karanlıktı ki.
Öldüğünü anlamadı.


Özdemir Asaf