31 Ekim 2011 Pazartesi

Sen Beni Öpersen Belki Fransız Olurum


sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.

ah muhsin ünlü

29 Ekim 2011 Cumartesi

A.S.


gitme,
bir kez daha bak
bugün olmazsa yarın
hep böyle s/ağır,
böyle kör değil hayat/
gülecek...

"aydanur saraç"

24 Ekim 2011 Pazartesi

Gövde'lerin Gecesi


sana tanık bulunur şehre salınmış gövde
kaldır artık şu göğsünden lekesizliği
soyunup başımız önde şehri çıkalım!

dünya beni acıtacak kadar büyükmüş, demek için
küçük yalnızlığını dünyaya bağışlayan!
bakışlara kalplere kurulmuş aynalarda
herkes öyle yalnız ki yalnızlığı bilen yok
ve insanın insana uzun cehenneminde
kendi yüzüne bakacak kadar güzel değil hiç kimse

yüzüne benzettiği maskelerden ağlayan kadın,
inceyken kara kalemlerin ezdiği bir resim gibi
kitaba düşünce kelimenin şerrinden
sevişmekten yorulunca aşktan korkuyor
hayatı başka hayatların çıplak gövdesi

gövdelerin gecesi:benzerinin yüzünde ölümü öpen
ve soyunan yalnızlık korkusuyla benzerlerine
yok çünkü, cezasını bir cezaya ekleyen gezgin
ayna tutup boynundaki ipi kıran yok
yataklar ter kokan cesetlerin buluşma yeri
gölgelerin çiftleştiği şehirde
ben kendimi sevseydim cinayetler işlerdim

ey, yüzüne bakmadan aynalar tasarlayan, sen de
rüzgârın buruşturup atılan bir kâğıt gibi
parçalanmış bir kuş gibi alnıma konmadan önce
şehir tüylerini yolup beyaz karnını paylaşmadan,
sen, aşkına olmayan şehirler aramadan
ve kanatların küllerle ağırlaşmadan

şehrin dışına çık ve tanış benimle!

Haydar Ergülen

20 Ekim 2011 Perşembe

Aşk için gece


1.
Olmamış iki hayvan gibiydik.
O gece,
Salınan bir kabuğun kalbinde
Karanlığı duyduk,
Bizden ötede
Ve geride.

Ay kendini dünyadan esirgemekle,
Aşkı veriyordu bize. Ben anladım
Ve dedim ki sevgilime,
Seninim. Göğün karanlık bir köşesinde
Küçük bir yıldız olmak arzusundayım
Ve bu istek,
İkimizi öldürmeye yeter.

2.
Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmektir.
Açmaktır kendini sonsuzluğa.
Açtım ruhumu
Çıplaktım
Çırılçıplak.
Birleşmek istiyordum karanlıkla.
Kainatın boşluğunda,
Peltemsi bir karanlıkla
Gövdeme bulandı yıldızlar.
Ruhum inceldi.
Ve bir çiçeğin taze aklıyla uyandı aklım.
Gözlerim yok.
Olmasın

Olmasın.

3.
Açtım kendimi bir zambak arzusuyla.
Bir zambak nasıl isterse çiğini sabahın
Ve gece nasıl gölgeli ve nemliyse,
Öylece açıldı ruhum.
Son arzusuyla yöneldim suya
Köklerimle bir kuyunun ıslak
Duvarlarına tutundum.
Köklerimin bana fısıldadığı yol,
Ölümümdü.
Bitti aşkım
Yoruldum.

Bitirdim aşkımı
Ve onu bir zambağın
Gövdesine sakladım.
Bir zambağın kendini açma arzusuyla,
Kapanma isteği arasında geçen an,
O andı hayatı yapan.
Ölümü ve aşkı içiçe kılıp
Bizi kuyuda tutan o an.

4.
Yaşlı
Yorgun bir hayvanın yatağına çekiliyor içim
Dağılıyorum.
Ağır kokuyor dünya, kan kokusu bu, korkunç.
Sevgilim döndü yalnızlığıma
Öptü alnımdan ve güzelleştim.
Böyle sabahlarda beni sevgisiyle acıtmış
Herkesi hatırlarım.
Eskidendi, koca bir ruhla giriyordum bahçeye
Mavi çiçeklere bakıyordum ve işte şu diyordum
Nasıl da benziyor bana.

Öyle ya,
Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmekti.

BEJAN MATUR

17 Ekim 2011 Pazartesi

SİS


iki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim:
biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde

kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye?

(tam adıyla;günlerden pazartesi)

idiller gazeli


Gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

Sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki Granada, belki eylül, belki kırmızı

Gövden ruhunun gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgar

Çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a

Aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran

Heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan

Gözlerin şehirden yeni ayrımış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan

Hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan

Haydar Ergülen

12 Ekim 2011 Çarşamba

Rubailer


2

Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemâlidir,
ruhum onun, o dışımdaki âlemin bende akseden hayâlidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayâl
bana ışığı vuran yârimin cemâlidir...


3

Sevgilimin hayâli dile geldi aynanın üzerinde :
«— O yok, ben varım,» — dedi bana günün birinde.
Vurdum, düştü parçalandı ayna, kayboldu hayâl
ve lâkin çok şükür sevgilim duruyor yerli yerinde...


4

Muşambanın üstüne resmini bir kerecik çizdim ama
günde bin kere resmin çıktı bende tepemden tırnağıma,
fakat ne tuhaf şey hayâlin onda daha çok kalacak
benden uzun ömürlüdür muşamba...


5

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...


6

Öptü beni : «— Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır,» — dedi.
«Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,» — dedi.
«İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde :
«körler onları görmese de, yıldızlar vardır,
» — dedi...


7

Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece
pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de,
çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı
ve bende bu aslın sureti çıktı sadece...


8

«— Paydos...» — diyecek bize bir gün tabiat anamız, —
«gülmek, ağlamak bitti çocuğum...»
Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak :
görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...


9

Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
güzelim dünya elvedâ,
ve merhaba
k â i n a t . . .



10

Balla dolu petek
yani gözlerin güneşle dolu...
Gözlerin, sevgilim, gözlerin toprak olacak yarın,
bal başka petekleri doldurmakta devâmedecek...


11

Ne nurdan
ne çamurdan,
sevgilim, kedisi ve kedinin boynundaki boncuk
yuğrumlarındaki farkla hepsi aynı hamurdan...


12

Lahana, otomobil, veba mikrobu ve yıldız
hep hısım akrabayız.
Ve ey güneş gözlü sevgilim, «Cotigo, ergo sum» değil
bu haşmetli ailede varız da düşünebilmekteyiz...




13

Aramızda sadece bir derece farkı var,
işte böyle kanaryam,
sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun,
ben elleri olan, düşünebilen adam...

Nazımhikmet

göçebe aşk


Aykırı bir uzaklığım, konuşmayı unuttum...
Bozbulanık gecelerde sevişmeyi unuttum...

/Yeter ki yasaktaki tadı kuşanıp, yenibaştan...
O yasak özlemleri giyin gel, yenibaştan!/

Şimdi bu göçebe aşklar, takvimsiz ayrılıklar.
Artık adın bir ayrıntıdır;
mevsimler eskidi,
eskidi yollar...

Beklemeyi unuttum...

Yılmaz Odabaşı

11 Ekim 2011 Salı

Turgut Uyar


Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
Kış geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim falan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

turgut Uyar

10 Ekim 2011 Pazartesi

Mevsimlik Şarkı


kanıyor takvimden gamsız ağaçsız
evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar
güvertesinde adresini şaşırmış
kayıp bir nisan yağmuru

ömrümün sol anahtarısın
hazan makamının kapısını açan
ne nisanlar gördüm ben
ilkbahardan kaçarken
bir mızraba tutunan

ne bileyim ben
böyle bir seydir herhalde
bir mevsimin şarkısı
ya da mevsimlik bir vivaldi sancısı...

ekim kasım işlerini öğrenirken bir keman
ağlamayı bir de
şarkıya söz yürür
yeşile aldanır suyun kudreti
ve sen hiçbir zaman
sol anahtarı yaptıracak bir çilingir bulamazsın
bana kalırsa sen
ömrünün sonuna kadar
o şarkının kapısında kalacaksın!

yılmazerdoğan

5 Ekim 2011 Çarşamba

Dinle küçük adam...


Dinle Küçük Adam;

Kendini sefil,
küçük, miskin,
güçsüz, duygusuz, cansız
ve
bomboş hissediyorsun.
Kadının yok,
ya da eğer varsa,
içindeki insanı kanıtlamak için
yalnızca üstüne çıkmak istiyorsun.
Sen sevgi nedir bilmiyorsun!
Wilhelm Reich

4 Ekim 2011 Salı

çürümenin kitabı


Nerede tükettin ömrünü?
bir hareketin hatırası,
bir tutkunun işareti,
bir maceranın parıltısı,
güzel ve firari bir cinnet
geçmişinde bunların hiçbiri yok;
hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor,
seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor.
iz bırakmadan kayıp gittin..
senin rüyan neydi peki?

CİORAN

bu sensin


Bu sensin
Ve sesin

Bu terin ve tenin haklı ıslaklığı
Kal öyle
Isıt gözlerimi gülüşlerinle

Birazdan kapılar kırılacak belki de
Birazdan kapkara bir örtü olabilir gözlerimizde
Biz diz kırarken sinesinde sancının
Yolunur papatya
Deşilir ten
Ve yara da !
Çünkü ölmek günleri biraz da
Gülmek günleri(de), inadına
Gün gülümsemeleri ardında

Gün gülümsemeleri ardında
Dağlandıkça
Dağlaşmak
Ve dağları sevmeye yaraşmak
Yaraşmaya
Yanaşmak günleri

Sen de yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
Çarpıp durayım güvertelerde gözlerine

Yılmaz Odabaşı

1 Ekim 2011 Cumartesi

Sevgilim ben şimdi...


Sevgilim ben şimdi
büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem
cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz,
su içmelerimiz,
öpüştüklerimiz
Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz
cemalsüreya