8 Aralık 2010 Çarşamba

Onarım

Bana getirilmişti.
Kırdım. —
Nasıl oldu bilmiyorum:
galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum,
yeterince dikkat etmeden; sonra,
ters bir hareket etmişim — düştü, kırıldı...
Yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.
Elimdeki, artık,
birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı;
bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık
— öyle, dağılmış duruyordu...
Tek tek bir yere topladım hepsini:
Yokolmamalıydı.
Gittim, uygun bir zamk aldım.
Geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek,
biraraya getirmeğe başladım: şu parça,
buna uyuyor mu; ya, bu, şuna...
Zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının;
ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim.
Bazı parçalarsa yapıştırılamayacak kadar ufaktı;
onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar oluştu.
Tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi.
Çok uğraştım.
Sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi bir şey çıktı

— ve, şu tümce:-

Dikkatsizlik ederek düşürup kırdığın
— sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli—
bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayip, dikkatle
—saatlerce uğraşarak—
özel olarak aldığın zamkla yapıştırip,
ortaya, orası burası eksik-gedik,
yamru-yumru bir şey çıkar—
ama eskisinden de daha değerlidir artık;
çünkü,
şimdi,
senin
izlerini de
taşıyordur.

Başka bir şey yapamazdım.

Oruç Aruoba

Hiç yorum yok: